27 Şubat 2013 Çarşamba

Kıvanç Tatlıtuğ ''ELLE'' Türkiye'de

İlk kez bir erkeği, tek başına kapağına taşıyan Elle Türkiye dergisinin Mart 2013 sayısına Türkiyenin başarıllı oyuncularından Kıvanç Tatlıtuğ konuk olmuş.
Yılmaz Erdoğan'ın yönetmenliğini yaptığı ve Mert Fırat ve Belçim Bilgin ile baş rolü oynadığı
"Kelebeğin Rüyası" filmi ile ne kadar başarılı bir oyuncu olduğunu bir kez daha kanıtlayan Kıvanç Tatlıtuğ,  derginin çekimleri için 
İstanbul’da İtalyan moda fotoğrafçısı Riccardo Tinelli’nin objektifine poz vermiş.






Kıvanç Tatlıtuğ ELLE Türkiye dergisine çekimin ardından hakkında merak edilenleri anlattı.

* Size ilk oyunculuk teklif edildiğinde, üstelik de başrol, yan rolde ısrar etmişsiniz. Neden?
- Bir yaştan sonra kendi paramı kazanmayı ve sorumluluk almayı istedim. Hayat modelliğe itti ama o işi çok sevmedim. Kendimi tam ifade edebileceğim alan o değildi. Aklımda oyunculuk da yoktu gerçekten. İrfan Şahin bana “Senin oyuncu olmanı istiyoruz” dedi. “Gümüş diye bir dizi var, senaryosunu oku. Beğenirsen…” demeye kalmadı, ben “Bir dakika, ben hiç oyunculuk yapmadım ki!” diye itiraz ettim. “Benim başarılı olabileceğime inanıyor musunuz? Belki iki bölüm sonra dizi yayından kalkacak veya bana ‘Sen ne kadar yeteneksiz bir adamsın’ diyeceksiniz” diye devam ettim ama bana inandığını, bende o ışığı gördüğünü söyleyip iki rol önerdi: Mehmet’i ve Mehmet’in kuzenini. “Bunlardan hangisini oynamak istersin? Biri başrol, diğeri de yan rol” dedi. * Sonra ne oldu?
- Senaryoya bakıp birkaç gün sonra fikrimi söylememi istedi. Eve gittim, senaryoyu okuyorum. Sayfaları çevirdim, çevirdim; hep Mehmet, Mehmet, Mehmet… Mehmet’in çok sahnesi var. Kendi kendime “Ben bunu nasıl yapacağım! Bir de şu kuzen Berk karakterine bakayım” dedim. Onun iki bölüm içerisinde maksimum 10 sahnesi vardı. “İşte bunu yaparım” diye düşündüm; ufak bir rolle başlayıp dizideki tecrübeli insanlardan da işi öğrenirim… İrfan Şahin’e gidip “Ben Berk karakterini çok beğendim, onu oynamak istiyorum” dedim. “Yok yok, sen Mehmet’i oynayacaksın” dedi. Ben yine Berk diye ısrar ettim. Berk-Mehmet, Berk-Mehmet derken, İrfan Bey bana “Pek çok insan şu anda senin yerinde olmak ister. Bu teklifi alanların yüzde 99’u hemen başrolü isterdi. İşte bu yüzden başrolü sen oynamalısın” dedi. İlk sahnemi hiçbir zaman unutamam, çok heyecanlanmıştım.
* O heyecan ne zaman yatıştı?
- O heyecan hâlâ var, hiç bitmedi.
* “Kelebeğin Rüyası”nı henüz (bu röportaj yapılırken) izlemedik, ancak “Kuzey Güney”deki performansınız için herkes, büyük ustalar bile yıldızlaştığınızı söylüyor. Arada bizim bilmediğimiz ne oldu da oyunculuğunuz bu kadar gelişti?

- Olgunlaştım. Birisi beynimin içerisine oyunculuğun hammaddesini koymadığına göre… İlk diziden son çalışmama kadarki süreçte dokuz yıl geçti. Gayet basit şeylerle mutlu olan bir insanım. Kendimi anlatmaktan nefret ediyorum, çünkü bence kendimi anlatacak hiçbir şeyim yok. Çalışmaktan mutlu olan, çalışmalardan kafasını kaldırmayan, onun dışındaki zamanları ailesiyle, sevdiği dostlarıyla birlikte evde geçirmeye çalışan bir insanım. Köpeğim var. Hatta köpeğim için “Bir tane evladım var” diyorum, adı Pars.
* Neyi beklediniz?
- Kimse yanlış anlamasın, teklifler geldi tabii ki. Fakat dizi çekerken kendimi yüzde yüz filme veremezdim. Ama bu hikâyeyi çok sevdim. Yılmaz Erdoğan’a bunun için teşekkür ediyorum. Edebiyatı takip eden, az çok şiir okuyan, bir dönem amatörce de olsa şiir yazmış bir insanım. Yine de Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’yu, bence dünya çapında bu iki şairi bugüne kadar tanımadığım için birazcık utanç duyuyorum; film sayesinde tanıdığım için çok mutluyum. Hayatları gerçekten birer ders. Bu kadar yoklukta, teknolojinin, telefonun olmadığı dönemde bu insanlar nasıl bu kadar mutlu olabilmişler?
* Teknolojiyi sevmiyor musunuz?
- Gerçekten cep telefonundan, bilgisayardan hiç hazzetmeyen bir insanım; sadece mahremiyetimi bozduklarına inanıyorum. Elektronik aletten başka bir şey değiller. Bunları icat eden insanların kulaklarını çok çınlatıyorum.
* Bir kadında en çok neyi beğenir, neyi takdir edersiniz?
- Makyaj yapmayan, çok sade, mümkünse koca koca topuklu ayakkabılar giymeyen, doğal, kendi gibi olan, her gün saçı başı yapılmış, sabahın sekizinde kuaförden çıkmış gibi görünmeyen kadınları beğeniyorum. Erkeğin de, kadının da kendisiyle çok uğraşması hoş gelmiyor. Yoksa herkese saygım var. Ama bu benim kendi görüşüm. Yok denecek kadar az makyaj, doğal bir yüz, sadelik bana samimi ve güzel gelir.

1 yorum:

  1. biraz kilo alması şahane olmuş ... filmdeki haline yürek dayanmıyordu :)

    YanıtlaSil